Avrupa’nın 1956’da kıtayı savaş sonrası sanat müşterekliğinde bir araya getirmek için başlattığı Eurovision Şarkı Yarışması, tarihinde hiç bu kadar politize olmamıştı. Peki ya nasıl bu hâle geldi? Gelin süreci baştan alalım.
Avrupa son on yıla kadar herhangi bir sıcak çatışmanın öznesi olmamış, olduğundaysa yarışmanın kurallarını gereğince işletmişti. Bunlardan ilki, Gürcistan İç Savaşı sırasında Gürcistan tarafından yollanan “We Don’t Wanna Put In” şarkısının 2009 Eurovision Şarkı Yarışması’ndan men edilmesiydi. Avrupa’nın ve Avrupa Yayın Birliği’nin bu bağlamda Rusya karşıtı bir tavır alması beklenecekken, esasen kuralları gereği nötr kaldığını görmüştük.
Türkiye’nin 2013’te haksız oylama gerekçesiyle çekilmesinin ardından 2020’de de Macaristan yarışmaya veda etmişti. Tüm bu veda ve kopuşlarda otoriterleşen ülkelerin yarışmaya olan uzaklığı noktasında politik bir bağlam aranmış, resmî açıklamalarda bu bağlam yakalanamasa da gayriresmi demeçlerle doğruluğu kanıtlanmıştır.
Yarışmanın resmen politize oluşunun ve iç tüzüğüne adeta meydan okuyacak kadar apolitikliğini çöpe atmış yönetimini değiştirecek iki dönüm noktası yaşandı: Rusya-Ukrayna Savaşı ve Moroccan Oil Sponsorluğu.
Rusya-Ukrayna Savaşı 2022’de resmen başlamadan evvel Eurovision Şarkı Yarışması’ndaki Rusya merkezli gerilim Kırım’ın ilhakı süreciyle başladı. Bu süreçte Ukrayna tarafında Rusya’da konser ve turne düzenleyen sanatçılar yaftalanırken yeni bir hukuki düzenleme getirildi: Rusya Federasyonu vatandaşlarının Kırım’a pasaportsuz giriş yapması hâlinde Ukrayna topraklarına girişi men edilecekti. İlhakın hemen ardından 2015 Eurovision Şarkı Yarışması’na finansal yetersizlik sebebiyle katılmayan Ukrayna, 2016 yılında “1944” isimli parçayla yarışmayı kazanarak ev sahipliği hakkı kazanmıştı. Bu süreçte Rusya, Ukrayna’da kendisini temsil etmesi için Kırım’a pasaportsuz girmiş engelli bir sanatçı olan Julia Samoylova’yı seçerek süreci kendi lehine döndürmek istedi. Ukrayna yasal prosedürü işlettiği anda “engelli bir sanatçıyı sırf Rus olduğu için” sınır dışı etmiş olacaktı, böylelikle kamuoyunda Ukrayna’ya tepki oluşturacaktı. Ancak kamuoyundan beklediği tepkiyi alamadığı gibi, bir sonraki sene (2018) yine aynı temsilciyi göndererek yarı finalde elenmek zorunda kaldı.

Bu gerginlik süregelirken bu sefer Belarus’un çekilme süreci başladı. Tam 31 yıldır görev başında olan Lukaşenko’nun 2020 yılında gerçekleşen seçime hile karıştırarak kazandığı ve seçim komisyonunun Lukaşenko lehine karar aldığı iddialarının üzerine ülkedeki yüz binlerce Lukaşenko muhalifi vatandaş eylemlerine aylardır devam ediyordu. 2021 Eurovision Şarkı Yarışması için seçtikleri şarkıdaki alegorik mesajlar sebebiyle Avrupa Yayın Birliği, Belarus ulusal yayıncısı tarafından şarkının revize edilmesini talep etti. Şarkının sözleri ise şöyleydi:
Bir tavşan tarladan geçti, şarkı söylüyordu
Taçlar rüzgârda neşeyle savruldu
Keyfi yerinde, baskı yok
Hülyalara daldı ve bir tilki deliğine düştü
Eh tavşancık, sen hâlâ genç bir çocuksun
Suyun altına saklanmış taşları henüz göremiyorsun
Eh tavşancık, burada işler ciddi
Şarkı güzel, sense daha lezizsin
Tilki tarladan geçti, iyi beslenmiş, keyfi yerinde
Tavşanın şarkısını söylüyor: “la-la”
Şarkısını bir masanın altında söylemek için çıktığı ziyarette
Bir de ne görsün, bu ne? İşte – döngü.
Şarkıda geçen tavşanın protestocuları, tilkininse başkanlık seçimlerinde Lukaşenko’nun karşısına muhalif aday olarak çıkan Sviatlana Tsikhanouskaya’yı temsil eden birer alegori olduğu düşünülüyordu.
Şarkının revizyonunda politik hiçbir unsurun silinmemesi üzerine Avrupa Yayın Birliği, yaptığı resmi açıklamada Belarus’un yarışmaya bu şartlar altında katılamayacağını belirtti. Bu açıklamanın ardından Belarus ulusal yayıncısı Avrupa Yayın Birliği’ndeki üyeliğini mütemadiyen sonlandırmıştı. Bu yalnızca Eurovision Şarkı Yarışması’ndan değil, AYB’nin düzenlediği tüm müzik ve spor müsabakalarından çekilmesi anlamına geliyordu. Böylelikle 2020’nin başında Belarus, kültürel anlamda kendini Avrupa’dan bütünüyle soyutlamış oldu.
Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgâlinin ardından Avrupa’da düzenlenen birçok spor müsabakasından Rusya’nın izole edildiğini görmüş olsak da ilk etapta Eurovision Şarkı Yarışması’ndan alelacele men edilmediler. Ancak birçok ülkenin bu konudaki apolitik tavrı “rekabeti itibarsızlaştıracağı” gerekçesiyle samimi bulmaması ve AYB Referans Grubu’nun da Televizyon Komitesi’nden açıkça beklentisinin Rusya’nın menni olması üzerine resmi bir açıklamayla Rusya’nın yarışmada yer almayacağı Avrupa Yayın Birliği tarafından ilân edilmiştir. Bu örnek, yarışmanın apolitik yapısını korumak için gösterilen son çaba olarak da anılabilir. Ancak bundan sonraki süreçte bu kural adeta ayaklar altına alınacaktır.
Rusya, büyük bir nüfus ve kayda değer finansal katkılarıyla Avrupa Yayın Birliği için önemli ve büyük bir kaynaktı. Bu kaynağı kaybetmemek için çaba sarf etmiş olsa da Avrupa kamuoyunun baskısına dayanamayarak Rusya’yı yarışmadan çıkaran Avrupa Yayın Birliği’nin kaybettiği izleyici sayısını da finansal kaynağı da yeniden elde etmesi gerekiyordu. İzleyici sayısını arttırmak için Türkiye de dahil olmak üzere çekilen ülkelerin ulusal yayıncılarıyla konuşup toplantılar alan Avrupa Yayın Birliği bu uğurda çok da başarılı olamamış, iki sene içerisinde izleyici sayısını 40 milyon civarında kaybetmiştir.
İlk etapta ev sahibi ülkelerin kendi büyük markalarından sponsorluk alan Eurovision Şarkı Yarışması, bu finansal açığı kapatmak için 2019’daki ev sahipliğinden sonra Rusya’nın çekilmesinin ardından aradıkları o “yağlı kapı” olan Moroccan Oil ile kalıcı bir sponsorluk anlaşmasına gitti. Buradaki en önemli faktörlerden biri, Moroccan Oil’ın ismi bizi yanıltmaya meyilli olsa da bir İsrail markası olması. İsrail’in yarışmayı sponsorluk üzerinden finanse etmesinin ardından Gazze’nin işgaliyle birlikte İsrail, tüm ekonomik imkanlarını görünürlüğünü arttıracak platformlara harcamaya başladı.
Geçen sene “October Rain” isimli şarkılarının AYB tarafından politik bulunması sebebiyle sözlerinde sadece ufak rötuşlar yapılarak yeniden yarışmaya alınan İsrail, güvenlik önlemleri talep etmiş, bunun yanı sıra basın karşısına çıkmaktan imtina etmişti. Bunun yanı sıra bazı temsilciler, İsrail’in verdiği barış mesajlarını samimi bulmayarak İsrail’in yarışmadaki varlığını eleştirmiş ve tepki göstermekten çekinmemişti. Tepki gösterenlerden biri olan Hollanda’nın temsilcisi Joost’un kasti olarak bir basın mensubu tarafından kışkırtıldığı, sadece izinsiz kayıt almamasını talep eden temsilcinin kendisine “fiziksel şiddet” uyguladığını iddia eden basın mensubunun ev sahibi İsveç polisine giderek şikayetçi olmasıyla yarışmacının kasten diskalifiye edildiği de basında kendine yer buldu.

Verilen reklamlar, yazılan bot yorumlar, “Kim ne derse desin biz buradayız!” denilerek Avrupa’da düzenlenen bir yarışmanın kamuoyuna yok muamelesi yapacak raddede yarışmanın yularını eline alan İsrail, halk oyundaki payını arttırmak için reklam ve görünürlüğe ciddi bir finansal bütçe ayırıyor. 2013 yılında muhtelif ülkelerde reklam amacıyla SIM kartı dağıtan Azerbaycan’ın yıllarca sorgulanması ve hatta itibarsızlaştırılan rekabetten dolayı men edilme noktasına gelmesinin ardından 2024 ve 2025 yılında İsrail’e hiçbir yaptırımda bulunulmamıştır.

Son yarışmada gördüğümüz en önemli değişikliklerden biri jüri oyunun halk oyundan çok daha politik dağılmasıydı. Jüri oyları, eskiden beri, ses performansı ve şarkı odaklı oy dağılımına sahip ve halk oyundaki müzikal motif eksikliğini kompanse etme amacı güden, müzik profesyonelleri tarafından verilen oylardı. 17 Mayıs akşamı izlediğimiz dağılımda Ukrayna’nın samimiyeti arttırdığı müttefiki Almanya’ya 12 puan vermesi, İsrail’in Akdeniz’deki müttefiki Yunanistan’a 12 puan vermesi, bunun yanında Azerbaycan’ın da Karabağ Savaşı’ndaki müttefiki İsrail’e 12 puan vermesinin açıklanabilir bir noktası kalmadığı kanısındayım. Müzik profesyonelleri müzik odaklı oy vermemelerine rağmen halk oyunu kazanan İsrail’in önünde yine jüriler durdu. İlk üç ülkenin Avusturya, İsrail ve Estonya olmasında adil olan tek sonuç Avusturya’nın birinciliği oldu.
Bu denli yozlaşmış bir sistemde, her bir oylama türünün bir diğerini arattığı bir çehrede yarışmanın devamlılığı açısından kaygı duymamak elde değildir. Savaşların ardından birleştirmeyi hedef edinmiş bir yarışmanın kendi coğrafyası dahilinde olmayan bir katliamda güçlü olanın tarafında olarak kendi değerlerini yerle yeksan etmesine şahitlik ediyoruz hep birlikte. Umarız ki yarışma, apolitik değerlerinin yeniden farkına varacak bir yönetimle tazelenir ve yaşanan tüm bu gerilim yerini eğlenceye ve sanata bırakır.
Özge Deniz
